Teknoloji ile dönüşüm yıllardır şirketlerin gündeminde olsa da, günümüzde çok daha farklı bir boyuta ulaştı. Kademeli olarak yürütülen dijitalleşme süreçleri gerçek anlamda teknolojik dönüşüme yeterli gelmediği için aslında ihtiyaçların karşılanabilmesi için şirketlerin teknolojik gereksinimler perspektifinde yeniden yaratılması gerekiyor. Nitekim, kademeli dijitalleşme süreçlerinde analog iş modellerine eklenen teknolojiler yeni ortaya çıkan iş modellerinin desteklenmesinde yeterli olmuyor. Bu açıdan bakıldığında, dijital doğumlu olan şirketler, « dijital göçmen » olarak adlandırılan şirketlere göre çok daha fazla bir rekabet avantajı sağlıyor.
FinTech sektörü açısından, pandemi süreciyle beraber bankalar dijitale hazır olup olmadıklarını zorunlu olarak test etmek durumunda kaldılar ve yeni piyasa gereksinimlerinin giderilmesi adına FinTech sektörüne yapılan yatırım miktarı ikiye katlanarak arttı. Bunun sonucunda ise pek çok start-up’ın bankalara meydan okuduğunu gözlemledik.
Finansal çözümlere ilişkin olarak bankalar ve FinTech şirketleri arasında hali hazırda devam eden rekabetin haricinde, Avrupa Birliği’nde gündemde olan sürdürülebilirlik gereksinimleri de dijital şeffaflığın önemini bir kez daha vurguladığından bankalar hissedar kazançlarından çok daha fazlasına odaklanması gerektiğini farkına varmış oldu.
Yeşil Göz Boyama
Bu kapsamda, dağıtık defter teknolojilerinin (« DLT ») şirket altyapılarında kullanılması « yeşil göz boyama » olarak ifade edilen ve dışarıdan çevreci gözüküp içeriden çürümüş olan faaliyetler olarak tanımlanan faaliyetlerin önüne geçilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Bir diğer deyişle, sürdürülebilirlik konusunda öncü olduğunu ifade eden fakat arka planda fosil yakıtı veya yıkıcı firmaları finanse eden şirketlerin gerçek değerleri dijital şeffaflık sayesinde ortaya çıkacak.
Sürdürülebilirlik Uyum Sürecinin Finans Sektörüne Etkisi
18. yüzyılda başlayan sanayi devrimi sonrasında iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının atmosfere salınımının farklılaşması nedeniyle ülkelerin yükümlülüklerinin belirlenmesi amacıyla iklim kriziyle mücadelede uluslararası alanda atılan en büyük adım, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (« Çerçeve Sözleşme »)’dir. 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren, Türkiye’nin ise 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olduğu sözleşmenin ardından sırasıyla ; Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Paris Anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Taxonomy Regülasyonu, Sınırda Karbon Mekanizması ve Fit For 55 düzenlemeleri yayımlanmıştır[1].
Yapılan düzenlemelerle beraber, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir finans, ESG kriterleri, çevresel etkilerle beraber insan hakları konularını da ele alan zorunlu due diligence süreçleri, adil geçiş mekanizması gibi kavramların hayatımıza girmesiyle beraber aslında iklim politikasından ziyade yeni bir ekonomik dönüşüm programının kurgulanmış olduğunu görüyoruz. Mevzuat değişiklikleri ve gereksinimler doğrultusunda ; sistem otomasyonlarının blokzinciri teknolojileri ile entegrasyonu, akıllı sözleşme kullanımları, dijital ürün pasaportu ve izlenebilirlik sistemleri gibi yeni teknolojik altyapı gereksinimlerine ihtiyaç duyulmasının haricinde, sistemin finansal altyapısının ne şekilde kurgulanacağına dair de yeni bir yaklaşım ortaya çıkmıştır ; REFİ (Regenarative Finance) yani Onarıcı Finans.
Avrupa Birliği mevzuat düzenlemeleri vasıtasıyla küresel ölçekte önüne geçilmesi hedeflenen çevresel tahribatın giderilmesine yönelik olarak DLT vasıtasıyla takip edilebilir ve şeffaf bir mekanizma ortaya koyan REFİ’ye bir sonraki yazımızda detaylı olarak yer vereceğiz fakat sürdürülebilir finans sistemlerinin Avrupa Komisyonu’nun radarında olduğunu, hatta bu kapsamda 18 Ekim 2019 tarihinde Sürdürülebilir Finans Uluslararası Platformu’nun[2] da kurulmuş olduğunun altını çizmek isteriz.
Hukuki açıdan değerlendirdiğimizde, yeni nesil iş modellerinin yürütülebilmesi ve teknolojik altyapının doğru bir şekilde kurgulanması için kilit bir mekanizma olarak görülen DLT sistemlerinin hukuki işleyişinin sürdürülebilirlik düzenlemelerini kapsayacak şekilde kurgulanması, merkeziyetsiz sistemlerde karşımıza çıkan ihtilaflara ilişkin çözüm mekanizmalarının oluşturulması, bunun da ötesinde sektör spesifik mevzuat gereksinimlerini içeren FinTech sektör mevzuatının bir arada değerlendirilmesinin önemli olacağı kanısındayız. Dolayısıyla, farklı konu başlıkları altında değerlendirdiğimiz fakat aslında bir bütün olarak ele alınması gereken Web3 teknolojilerinin alt kırılımlarının hukuki olarak bütünsel bir yaklaşımla değerlendirilmesinin ortaya çıkacak ihtilafların ve hukuki çekincelerin giderilmesi konusunda fayda sağlayacağı, ticari açıdan ise şirketlere maliyet ve rekabet avantajı sağlayacağını ifade edebiliriz.
Burcu Tümer
Dr. Soner Canko
[1] Sürdürülebilirlik düzenlemelerini detaylı olarak kaleme aldığımız yazımıza İklim Krizi ve Önemli Hukuki Düzenlemeler | by Burcu Tumer | Medium linkinden erişebilirsiniz. [2] International Platform on Sustainable Finance (europa.eu)
Comments